Sait Faik Abasıyanık
18 Kasım 1906 tarihinde Adapazarı’nda doğdu. Şehrin varlıklı ailelerinden birine mensup olan Mehmet Faik Bey ile Makbule Hanım’ın oğludur. Doğduğunda kendisine Mehmet Sait ismi verilse de ilk adını kullanmayı tercih etmedi ve ikinci adını babasının adlarından biri olan Faik’le birleştirdi.
İlköğrenimine yabancı dil eğitimi veren Rehber-i Terakki Mektebinde başladı. Daha sonra iki yıl boyunca Adapazarı İdadisinde okudu. Millî Mücadele yıllarının gelmesiyle birlikte ailece İstanbul’a taşındılar. Burada bir süre İstanbul Erkek Lisesinde tahsil gördü. Onuncu sınıftayken sınıf içinde yaşanan bir olay neticesinde disiplin cezası alarak okuldan ihraç edildi. Öğretmenlerinin sandalyesine yerleştirilen bir iğne yüzünden ve bunu kimin yaptığı tespit edilemediğinden bütün sınıf aynı cezaya tabi tutuldu. Daha sonra bu hadise “İğne Olayı” adıyla okul tarihine geçti. Sait Faik bu yıllarda ilk hikâyesi İpekli Mendil’i kaleme aldı. Daha sonra bu hikâye 1934 yılı Varlık dergisinde kendine yer buldu.
Yarım kalan eğitimine Bursa Erkek Lisesinde devam eden Abasıyanık, yüksek bir puanla okulunu bitirdi. Ardından Darülfünun Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümündeki tahsiline başladı. Fakat burada vaktini pek de verimli geçirememesi sebebiyle babasının isteği üzerine İsviçre Lozan’a iktisat eğitimi için gitti. Ancak burada da fazla kalmayarak Fransa’nın Grenoble şehrine geçti. Burada dört yıl boyunca geçirdiği düzensiz hayatı, babasının kendisini geri çağırmasıyla son buldu ve diploma alamadan Türkiye’ye döndü.
Genel olarak disiplinden uzak bir hayat sürmesi, ayrıca özgürlüğüne düşkün, serbest bir çizgisinin olması; sonradan kaleme alacağı hikâyelerde de bunların yansıyacağının işareti gibiydi. Yazılarını yazmaya 1929 yılında başladı ve liseden itibaren düzenli olarak birçok hikâye kaleme aldı. 1934’te İstanbul’a döndüğünde Türkçe öğretmenliğine başladı. Ancak burada da sık sık okula geç kalması sonucu maaşları hep kesintiye uğradı. Okul yönetimiyle yaşadığı sorunlar ve babasının zahire dükkânı açması, öğretmenliği bırakmasına neden oldu. Babasının dükkânıyla da yakından ilgilenmeyip dükkânı babasına tekrar teslim etti. Varlıklı bir aileye sahip olması nedeniyle geçimini sağlamak gibi kaygılar gütmedi.
Sait Faik’i mutlu eden en önemli uğraş yazı yazmaktı. Bununla birlikte André Gide gibi isimlerden çeviriler de yapıyor, Fransa’daki hatıralarından müteşekkil hikâyeleri Varlık dergisinde yayımlanıyordu. 1936 yılında ilk hikâye kitabı Semaver babasının desteğiyle çıktı. Yazmaya daima devam ediyordu ancak sonraki yıllarda bir mektubunda da belirttiği üzere aylaklığı yüzünden yazılarını orada burada unutuyor ve eserlerinin ilgi görmemesi kırgınlık duymasına yol açıyordu.
Askerlik için çağrıldığında asabiye kliniğinden aldığı bir raporla muaf oldu. Eylül 1937’de kısa süreliğine Marsilya’ya gitti ve ertesi yıl babası bronşit sebebiyle vefat etti. Babasının kaybından sonra kışları Nişantaşı’nda, yazları ise Burgazada’da yaşamaya başladı.
Ömrünün son yıllarında hastalığı iyiden iyiye kendini gösterdi ve 11 Mayıs 1954 tarihinde yemek borusundaki kanama nedeniyle girdiği komadan vefat etti.
Hem içerik hem de biçim bakımından yazılarındaki kendine has üslup, Türk edebiyatı hikâyeciliğinde Abasıyanık’ı çok farklı bir noktaya taşıdı. Çehov tarzı hikâyeler kaleme alarak bu alandaki en başarılı Türk yazarlardan biri oldu.
Eserleri: Semaver, Sarnıç, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Kumpanya, Son Kuşlar, Alemdağ’da Var Bir Yılan, Az Şekerli, Tüneldeki Çocuk, Şimdi Sevişme Vakti, Medarımaişet Motoru, Kayıp Aranıyor.