Mehmet Rauf
12 Ağustos 1875 yılında İstanbul Balat’ta, Kesmekaya Mahallesi’nde doğdu. Bahriye Nezareti sicil kayıtlarında “Kadıköylü” ibaresi yer almaktadır. Babası Kütahya’dan askerlik görevi için İstanbul’a gelen ve daha sonra da buraya yerleşen Liman Dairesi memurlarından Ahmet Şükrü Efendi’dir. Ahmet Şükrü Efendi ileri fikirliydi. Annesi de komşularına romanlar okuyan, kahramanlar için gözyaşları döken içli bir kadındı.
Defterdar Mahalle Mektebindeki eğitimini tamamladıktan sonra 1888 yılında Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi’ni bitirip aynı yıl Bahriye Mektebi’ne kaydoldu. Sivil hayatın serbestliğinden, askerî hayatın içine girmek hoşuna gitmedi. Babasının, askerî okula kayıt konusundaki ısrarına her ne kadar direndiyse de Bahriye Mektebinin sınavlarını vererek kayıt yaptırdı. İlk günlerde, okuldan kaçma isteği sürekli aklında olsa da Heybeliada’nın doğal güzellikleri onu bu fikrinden uzaklaştırdı. Halit Ziya, Mehmet Rauf’un eğitim hayatına dair şu ifadeleri kullanmaktadır: “Bu küçük çocuk, o zamanın her küçük çocuğu gibi, şöyle böyle ilk tahsilini bitirdikten sonra, en ucuz bir surette yetiştirilmek üzere, -asıl manası evden çıkarılmak ve baştan atılmak olacak- Bahriye Mektebine verilmişti. O, bir denizci olmak için değil, bir edebiyatçı olmak istiyordu.”
Bahriye Mektebinden 1894 yılında teğmen olarak mezun oldu, Girit’in Suda Limanı’nda bulunan “Mehmet Selim” Eğitim Gemisinde sekiz ay staj gördükten sonra İstanbul’a döndü. Tarabya Karakol Gemisi’nde irtibat subayı oldu, Boğazdaki görevi sırasında Servet-i Fünun mecmuasında tanıştığı Tevfik Fikret’in halasının kızı Ayşe Sermet ile evlenerek, Rumeli Hisarı’nda bir müddet Tevfik Fikret ile aynı evi paylaştı ve bu evliliğinden iki kızı dünyaya geldi. Tevfik Fikret’in yanında kaldığı süreçte Fikret’in eşine âşık olduğu ve bu aşkın sonunda ileride yazacak olduğu “Eylül” romanının temelinin atıldığını iddia eden edebiyatçılar da oldu. İlk eşinden ayrılmadan Besime Hanım ile ikinci evliliğini yaptı, bu evliliğinden de bir kızı oldu. Daha sonra Besime Hanım’dan ayrılıp Muazzez Hanım ile evlendi.
Bekâr iken Boğaz’da yaşamış olduğu yasak aşkın yanı sıra, evlendikten sonra yaşadığı yasak aşkın sonunda yaptığı intihar girişiminin de hayatında önemli bir yeri bulunmaktadır. Edebiyat ve arkadaş çevresinden tepki gören Mehmet Rauf’un zaten kötü olan maddi durumu daha da kötüleşti. Maddi durumunun kötüleştiği dönemlerde yazdığı, amme ahlakına aykırı görülerek yasaklanmış olan “Bir Zambağın Hikâyesi” adlı eser nedeniyle Divan-ı Harb-i Örfi tarafından suçlu bulunarak altı ay hapis yattı. Geçirmiş olduğu ilk felcin ardından iki sene sonra gelen daha ağır bir felç ile yatağa düştü, çok hâlsizleşti ve konuşamaz hâle geldi. Aynı zamanda, geçim sıkıntısı içinde olduğundan devletten maaş bağlandı. Bir buçuk yıl süren bu ağır hastalık sonucunda iyice hâlsiz düşen Rauf, kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesinde 23 Aralık 1931 tarihinde vefa etti.
Edebî Kişiliği:
Edebiyata olan ilgisi çocuk yaşlarında okuduğu kitaplar ve babası ile gittiği tiyatrolarla başladı. Bahriye Mektebinde edinmiş olduğu dostluklar da edebiyata olan ilgisini artırdı. Burada Türk edebiyatından romanlar okudu ve Rüştiye’de öğrenmeye başladığı Fransızca sayesinde yabancı roman ve tiyatroları okumaya başladı ve bazılarını da Türkçeye çevirmeye çalıştı. Bu okumalarının yanı sıra ilk denemelerine de bu yıllarda başladı. “Denaet yahut Gaskonya Korsanları” adında bir roman yazdı. Bu eseri için Maariften izin dahi alsa da bu romanını bastıramadı. Bu onun şevkini kırmadı. Rüştiyedekiler, okumaya ve yazmaya devam eden Mehmet Rauf’a “roman okuyan efendi” dediler. Okuldaki hocalarının ve ailesinin bu konudaki olumsuz baskılarının yıldıramadığı Rauf’un bir keresinde babasının yırttığı müsveddesi yüzünden ağladığı da ifade edildi.
Bahriye Mektebinde iken okuduğu tiyatro eseri yüzünden falaka cezasına da çarptırıldı. İlk romanları cinayet üzerine olan Mehmet Rauf’un bu tür roman yazmasının nedeni, o yıllarda bu tür romanların çevirisinin ön planda olmasıydı. Zamanla edebiyattaki eğilimleri değişti; çocukça şeyler diye nitelendirdiği bu cinayet romanlarından uzaklaşıp, George Ohnet, Octave Feuillet, Alphonse Dauet, Emile Zola, Gustava Flaubert gibi yazarları okumaya başladı ve onlardan etkilendi. Arayış dönemini oluşturan bu süreçte kaleme aldığı Canfeza adlı hikâyesinin yayımlanması için millî eserler neşrine başlayan Arakel’e bir aracı vasıtası ile eserini gönderdi. Çalışmasının beğenilmesine rağmen bazı düzeltmeler talebi ile geri gönderilidi ve bu eseri de böylece kaldı. Bu devrede onu etkileyen diğer bir olay ise, Nemide’nin yazılmasıdır.
Halit Ziya’nın bu romanı onu derinden etkiledi. Nemide onu öksüzlükten kurtardığı gibi ufkunu da büyük ölçüde genişletti. Sanatı ve eserlerine duyduğu hayranlığı ifade etmek üzere Halit Ziya’ya bir mektup yazdı. Halit Ziya’nın kendisine vermiş olduğu cevaptan cesaret aldı. Yazmış olduğu, yayınlatamadığı Düşmüş adlı hikâyesi hakkında fikir almak için kendisine gönderdi. Hikâyeyi beğenen Halit Ziya eseri Hizmet gazetesinde yayımlattı. Bundan sonra Halit Ziya ile Mehmet Rauf’un arasında dostane mektuplaşmalar başladı. Bu karşılıklı mektuplaşmalar Halit Ziya’nın İstanbul’a gelişine kadar devam etti ve bu vesile ile yıllarca sürecek olan dostluğun temelleri atıldı. Mektep dergisinde iken mensur şiir ve hikâye denemelerinin yanında Garp edebiyatı hakkında uzun tetkikler de yaptı. Kendi eserlerinin anlaşılması için gerekli olduğunu düşünerek Batı’da hikâye ve tiyatronun geçirdiği evreleri anlattı.
Mektepteki arkadaşları Cahit Sıtkı ve Cenap Şehabettin’e de Batı edebiyatını okuyucuya anlatmadan başarılı olunamayacağını söyledi. Mehmet Rauf’un Mektep dergisindeki kısa yazarlık dönemi kendisine şöhretten ziyade edebî bir birikim sağlamasına yardımcı olan bir dönemdir. Kendisinin popüler olduğu asıl dönem Servet-i Fünun dergisi etrafında toplanan Batı hayranı gençlerin oluşturduğu topluluğa katılması ile başladı. Servet-i Fünun dergisinde yayımlanan bir hikâyesi ile bu gruba katıldı, Ferda-yı Garam adlı aşk hikâyesi ile ilk aşk romanını yazdı ve “hasta olma” motifini Türk romanına soktu. İkdam gazetesinde yayımlanan bu eser, aynı dönemde meydana gelen Ermeni vakası nedeni ile fazla ilgi görmedi. Bu çalışmasıyla, edebiyatımızda ilk psikolojik roman sıfatına sahip olan Eylül adlı eserinin de temelini attı. Henüz yirmi yaşında iken yazmış olduğu bu romanla ilk defa ele aldığı aşk fedakârlığı konusu, ileride sık sık kaleme alacağı yabancı dil bilen, edebiyatla ilgilenen, piyano çalan çoğunlukla kumral genç kadın prototipini de içerdi. Cenap Şehabettin ile ara sıra gittikleri Servet-i Fünun dergisinde bir iki hikâyesi yayımlandı. Tevfik Fikret’in de dergiye geçmesinin ardından, dergi etrafında edebiyat meraklısı gençler toplanmaya başladı.
Aynı mahallede ikamet eden Mehmet Rauf’la Cenap Şehabettin de dergiye daha sık gitmeye başladılar ve burada yapılan toplantılara katıldılar. Bu toplantılara Tevfik Fikret, Halit Ziya, Ali Ekrem gibi dönemin önemli şair ve yazarlarının yanında, yazmaya yeni başlamış genç yazarlar da katıldı. Servet-i Fünun dergisine tamamen katılmasının ardından dergideki arkadaşlık bağları güçlendi, gündüzleri bir araya gelen topluluk artık yetinmeyip geceleri de evlerde bir araya geldiler.
Dergide bir araya gelen ve kalıcı dostluklara vesile olan buluşmalar sürecinde Mehmet Rauf insanların birbiri ile tanışıp yakınlaşmasında önemli bir rol oynadı. Bu dönemde ikisi çeviri olmak üzere toplam yirmi iki hikâye yazdı. Bu hikâyelerin birçoğu 1908’den sonra çeşitli kitaplarında bir araya getirildi. Servet-i Fünun dergisinde vermiş olduğu en büyük hizmetlerden birisini “tenkitçiliği” oluşturdu. Mektep dergisinde yazdığı Tarih-i Hikâye’nin ardından Servet-i Fünun dergisinde Tekâmül-i Tenkid’i kaleme aldı. Edebî gelişimin esası olarak kabul ettiği tenkidin Batı’daki seyrini vermeye ve bu edebiyatın bilinmeyen yönlerini açıklamaya çalıştı. Bizdeki roman ve hikâye anlayışı hakkında bilgi verdi ve olması gerekeni ifade etti. Bunlara ek olarak arkadaşlarının verdiği eserleri değerlendirmenin yanı sıra onları tebrik etti ve amaçladıkları edebiyatı açıklamaya çalıştı.
Topluluk olarak yaptıkları çalışmaların edebiyat sevgisinden kaynaklandığını belirtti ve kendilerine karşı yapılan saldırılara cevaplar verdi. Edebiyatı kendisi için Nirvana olarak gördü, insanlığa edebiyat kadar önemli başka bir vasıta ile hizmet edilemeyeceğine inandı. Böyle bir iddianın sebebi dönem yazarlarını etkileyen ve örnek aldıkları yazarlar olan, Flaubert, Daudet, Goncourt’lar, Maupassant ve Bourget gibi yazarlardır. Servet-i Fünun dergisinde toplanan edebiyatçıların oluşturdukları sanat bu şahsiyetlerin etkisi çerçevesinde gerçekleşti. Kendini “müceddid” olarak da değerlendiren Mehmet Rauf, Edebiyat-ı Cedide hareketinin “ihtilal-i edebî” olduğunu söyledi. Servet-i Fünun döneminde yazdığı Eylül romanı ilk psikolojik roman olma özelliğini taşımaktadır.
Batı edebiyatından aldığı bir tema üzerine kurulan bu eserde karakterlerin ruh çözümlemesi yapıldı. Tek eserlik deha olarak tanımlanan Mehmet Rauf’un çalıştığı Servet-i Fünun dergisinde, Fransız Devrimi’ni hatırlatan bir yazı yazılmasının ardından derginin kapatılması ile Servet-i Fünun topluluğu dağıldı. Hayatının geri kalan döneminde bu topluluk ortamını aradı, hep o döneme sadık kalmaya çalıştı. İkinci Meşrutiyetin ilanının ardından edebî faaliyetlerine devam etti. Doğrudan edebiyatla, tiyatroyla ve gazetecilikle ilgili çalışmalar yaptı. Bir Zambak’ın Hikâyesi adlı eseriyle, ciddi bir edebî taviz vererek edebiyat alanında düşüşe geçti. İşlediği konu itibarıyla toplum ahlak kurallarına aykırı bulunarak toplatılan roman, döneminde büyük ilgi de uyandırdı.
Eserleri:
Eylül
Ferda-yı Garam
Karanfil ve Yasemin
Genç Kız Kalbi
Böğürtlen
Son Yıldız
Tuba
Halas
Ceriha
Kan Damlası
Define
Bir Zambak Hikâyesi
Darendem
İntizar
Son Emel
Bir Aşkın Tarihi
Üç Hikâye
Aşk Kadını
Eski Aşk Geceleri
Gözlerin Aşkı
Âşıkane
Hanımlar Arasında
Pervaneler Gibi
Kadın İsterse
Kazım
Sonbahar
Siyah İnciler
Pembe Köşk
İki Kuvvet
Yağmurdan Doluya
Pençe
Sansar
Cidal
Diken
Kaynak: Özgür Koçak, Emile Zola’nın Thérèse Raquın Ve Mehmet Rauf’un Eylül Romanlarındaki Evlilik, Aldatma Ve Pişmanlık Konularının Analitik Olarak Karşılaştırılması, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Karşılaştırmalı Edebiyat Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, 2007.